TÜZEL KiŞiLiĞiMi ÖRSELEME

Hukukumuzda hak sahibi olanlar, sadece fiziki varlığı (vücudu) olan gerçek kişilerden (insanlardan) ibaret değildir; fiziki varlıkları bulunmamakla birlikte, hak sahibi olabilen bazı topluluk ve kurumlar da vardır. İşte hukuk düzeninin hak ehliyeti tanıdığı, belirli bir amaç için bir araya gelen bu kişi ve mal topluluklarına “tüzel kişi” denilmektedir. Dernek, vakıf, şirket, kooperatif, sendika gibi tüzel kişilere, bir araya gelen veya malı tahsis eden kişilerden bağımsız olarak hukuk düzeni ayrı bir kişilik tanımıştır. Bu durumda tüzel kişilerin, kendini oluşturan veya ondan yararlanan kişilerden ayrı hakları olduğu sonucuna ulaşılır. Tüzel kişiler, gerçek kişilerden bünyeleri itibariyle farklı olduğundan, hak ehliyetleri de bir ölçüde farklıdır; nitekim Türk Medenî Kanunu’nun 48. maddesinde bu durum göz önünde bulundurularak, “Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler.” şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.

Kişilere hak sahibi olabilme ve borç altına girebilme ehliyetini tanıyan hukuk düzeni, aynı zamanda onlara kişiliğini oluşturan değerleri koruma fırsatı da sunmuştur. Koruma altına alınan bu değerlerin kapsamına, kişinin kişi olması dolayısıyla ayrılmaz bir biçimde sahip olduğu tüm değerler dâhildir. Bu çerçevede kişilik hakkı, kişinin toplum içindeki saygınlığını ve kişiliğini serbestçe geliştirmesini temin eden değerlerin tümü üzerindeki hak şeklinde tanımlanabilir. Tüzel kişiler de, gerçek kişiler gibi kişiliğin korunmasından yararlanabilir; tüzel kişilerin de onuruna, adına, fikri ve ekonomik bütünlüğüne ve özgürlüğüne, mesleki ve ticari itibarına, sırlarına, marka hakkına saldırı veya haksız rekabet söz konusu olabilir. Tüzel kişilerin bu tür kişilik haklarına saldırı olması durumunda, Türk Medenî Kanunu’nun 25. ve Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesinde getirilmiş olan dava haklarından (saldırı tehlikesinin önlenmesi, devam eden saldırıya son verilmesi, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespiti, maddî ve manevî tazminat davası, saldırıdan elde edilen kazancın iadesi) yararlanması, bu bağlamda manevî tazminat davası açma hakkını kullanabilmesi mümkündür. Eğer saldırının hukuka aykırılığını kaldıran kişilik hakkı zedelenen tüzel kişinin (mağdurun) rızası, üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması varsa, dava haklarından yararlanılabilmesi söz konusu olmaz. Yazımızda, kişiliği saldırıya uğrayıp zarar gören (örselenen) tüzel kişilerin açabileceği manevî tazminat davası özel olarak incelenecektir. Yargıtay kararlarında, manevî tazminatın amacı, faili bir cezaya çarptırmaktan ziyade mağduru tatmin ve onun ızdırabını azaltmak, bozulan ruhsal dengesini telafi etmek, manevî değerlerindeki eksilmeyi karşılamak, duyulan manevî acıyı yumuşatmak, bozulan dengeyi onarmak, teselli etmek, zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmak, diğer tarafın zenginleşmesine neden olmamak şeklinde açıklanmıştır. Kapsamlı bir değerlendirme yapılan bir Yargıtay kararında şu açıklamalara yer verilmiştir: “Tüzel kişinin ekonomik faaliyetini yürütürken kazandığı saygınlık, onun kişisel değerleri içinde yer alır. Ticari şeref ve haysiyetin çiğnenmesi, onun ekonomik yaşam içindeki yerini ve durumunu sarsabilir. Tüzel kişinin kişilik haklarından olan onur ve saygınlığı onun korunan değerlerinin başında gelir. Bu nedenle tüzel kişi onur ve saygınlığından vazgeçemeyeceği gibi, bu değerlerini hukuka ve ahlaka aykırı olarak da sınırlayamaz. Ekonomik itibar da tüzel kişinin şeref ve haysiyetinin bir görüntüsüdür. Tüzel kişinin ekonomik faaliyetleri de toplum tarafından değerlendirilmektedir. Tüzel kişiliğe sahip bir şirketin ödeme gücüne ilişkin değerlendirmeler, o tüzel kişinin toplumsal şeref ve haysiyeti ile yakından ilgilidir. Kredi, toplum tarafından ödeme gücü ile ilgili olarak izafe edilen bir değer olması nedeniyle, bu değeri azaltan veya ortadan kaldıran kişiliği ihlale yönelik açıklamalar şeref ve haysiyete tecavüz niteliği taşır. Kişilik haklarına saldırı hâlinde, kişilik hakkı ister gerçek kişi isterse de tüzel kişi olsun devlete karşı anayasa hükümleriyle, idareye karşı idare hukuku hükümleriyle, suç teşkil eden tecavüzlere karşı ise ceza hukuku hükümleriyle korunmuştur. Kişilik hakkının korunmasına ilişkin ana düzenlemeler Türk Medenî Kanunu’nda ve Türk Borçlar Kanunu’nda yer almıştır. Kişilik haklarının korunması için açılabilecek davalardan manevî tazminat davası genel olarak kabul edilen görüşe göre kişiliğe yönelik saldırı sebebiyle uğranılan manevî zararın, saldırı sebebiyle duyulan acı, elem ve ızdırabın tatmin edilerek giderilmesi amacıyla kişiye tanınan davadır. Manevî tazminat konusu mevzuatımızda, kişilik hakkı ihlallerinde istenebileceğini belirten TMK.m.25 ve manevî tazminat davasının koşullarını belirleyen genel hüküm niteliğindeki TBK.m.58 haricinde, bazı özel hükümlerde de geçmektedir. Tüzel kişilerin manevî tazminat talep edip edemeyeceği tartışmalı olmakla birlikte hukuk düzeninin tüzel kişileri hukuk sujesi olarak tanıdığına ve onlara ad, şeref ve itibar gibi kişisel varlıklar bahşedilmiş olduğuna göre, kişisel varlıklara yapılan saldırı nedeniyle elem ve ızdırap duymayacaklarından söz edilerek tüzel kişilerin manevî tazminat adı ile bir paranın ödetilmesi davası açamayacaklarını kabul etmek yasa koyucunun amacına aykırı düşecektir.

Değerli okuyucumuz,

Bu haberin detayını Business Türkiye dergisinde bulabilirsiniz.