“YAKIN GELECEKTEKİ YETENEK STRATEJİLERİ”
İş dünyası, tarihin en hızlı dönüşüm süreçlerin birinden geçiyor. Yapay zeka, dijitalleşme, sürdürülebilirlik baskıları, küresel krizler ve nesiller arası farklılaşan beklentiler… Bu denklem içinde şirketlerin ayakta kalabilmesi yalnızca ürün ve hizmet stratejilerine değil, insan kaynağına nasıl yatırım yaptığına da bağlı. Fakat çarpıcı bir gerçek var: Araştırmalar, İK liderlerinin büyük çoğunluğunun kurumlarını yakın gelecekteki vizyonlarına hazır görmediğini gösteriyor. Peki, bu gidişatı değiştirmek için ne yapılmalı?
YENİ NESİL GERÇEKLİĞİ : Z KUŞAĞININ BEKLENTİLERİ
Bugünün iş gücü piyasasına hızla adım atan Z kuşağı, iş yaşamına yepyeni bir soluk getiriyor. Bu kuşak için “maaş” tek motivasyon değil, esneklik, anlamlı iş, kişisel gelişim ve değerlerle uyumlu bir kariyer en az maddi getiriler kadar önemli. Klasik iş modelleri onlara cazip gelmiyor. Sabah 9’dan akşam 6’ya kadar süren ofis hayatı, katı hiyerarşik yapılar ve sadece “iş” odaklı kültürler artık kabul görmüyor. Bu kuşak, kendini geliştirebileceği, fikirlerine değer verileceği ve özgürce çalışabileceği ortamlar arıyor. Dolayısıyla, yakın geleceğe hazırlık yapacak her şirketin öncelikle şu soruya cevap vermesi gerekiyor: “Biz genç kuşak için gerçekten cazip bir işveren miyiz?”
YETKİNLİK GELİŞİMİ : GELECEĞİN PARA BİRİMİ
Dijitalleşmenin hızı, bilgiyi çabuk eskimeye mahkum ediyor. Bugün değerli olan bir teknik beceri, birkaç yıl içinde tamamen demode hale gelebiliyor. Bu yüzden geleceğin en kritik yatırımı “sürekli öğrenme” olmalı. Mikro öğrenme platformları ile çalışanların sürekli gelişimine destek olmak, iç eğitmenlik programlarıyla kurum içi bilgi transferini hızlandırmak, kariyer yollarını sadece dikey değil, yatay gelişime de açık şekilde tasarlamak geleceğe hazırlıkta kilit rol oynuyor. Çünkü geleceğin en değerli çalışanı, en çok bilen değil, en hızlı öğrenebilen kişi olacak gibi görünüyor.
ESNEKLİK VE ANLAMLI İŞ
Artık “esneklik” bir yan hak değil, temel bir beklenti. Hibrit çalışma, uzaktan erişim, proje bazlı istihdam gibi modeller pandemi sonrası kalıcı hale geldi. Ayrıca genç kuşak, yaptığı işin sadece kendisine değil, topluma da değer katmasını istiyor. Sürdürülebilirlik, toplumsal fayda, etik değerler… Bu konularda samimi olmayan şirketler, yetenek yarışında geri kalacak. İK liderlerinin bu beklentiyi görmezden gelmesi mümkün değil. Çünkü bugün “kurum kültürü” ve “amaç” sadece iletişim dilinde değil, çalışan bağlılığı ve işveren markası üzerinde doğrudan belirleyici faktör haline geldi. Kısacası, kurum kültürü artık sadece bir iletişim sloganı değil, işveren markasının kalbi.
Değerli okuyucumuz,
Bu haberin detayını Business Türkiye dergisinde bulabilirsiniz.




 
						

