AI, PAZARLAMAYI HACKLİYOR
Demirhan ŞENER – Sistem Global İcra Kurulu Üyesi
Şili semalarında yürüyen dev bir Mickey Mouse… Reklam mı, sanat mı yoksa bir illüzyon gösterisi mi?
Merak edip biraz araştırdım. Karşıma çıkan, pazarlama dünyasında yeni bir dönemin kapısını aralıyordu. Meğerse Latin Amerika merkezli bir şirket olan Wise Innovation Studios, yapay zeka destekli “meta-pazarlama” uygulamalarıyla Disney, Marvel ve hatta Shakira’yı bile etkilemiş.
Reklamcılar arasında sık kullanılan bir kavram var: Mecra hack. Yani bir mecrayı klasik kullanım amacının dışına çıkararak ona bambaşka bir işlev yüklemek, hacklemek. Yani sistemin içindeki boşluğu, esnekliği ya da zaafı yakalayıp oradan içeri sızmak gibi düşünebilirsiniz. Ama kötü niyetle değil; yaratıcı bir akılla, “ben buradan başka bir şey çıkarırım” diyerek. Mickey Mouse bu kavramın en güncel, en akıl oynatıcı örneği aslında. Reklamınız artık bulutların üzerine düşüyor, gökyüzünü hack’lediniz. Ya da başka bir deyişle, gökyüzü bile artık markalı içerik üretebiliyor
Pazarlama dünyasının nereye gittiğini anlamak zor değil. Pazarlama araçlarının teknolojik olarak gelişmesinden değil, pazarlamanın ruhuna işleyen bir dönüşümden bahsediyoruz. Pazarlama artık “nerede görünürüm” sorusundan “nasıl yaşatırım” sorusuna evriliyor. Bu evrimin mimarı: Yapay zeka. Dünya fiziksel olmayan ama duygusal olarak birebir hissedilen deneyimler üretmeye başladı. “AI VOOH” (Artificial Intelligence Virtual Out Of Home) diye bir kavram var artık. Duvarda değil, zihinde yer alan reklam alanları.
Bu dönüşüm, bana hep şunu düşündürüyor. Pazarlama aslında hikaye anlatıcılığı. Ama şimdi, hikayeyi birlikte yazma dönemindeyiz. AI bunu mümkün kılıyor. Artık hedef kitle yok, birlikte içerik ürettiğimiz “hedef kişiler” var. Senaryoyu markalar değil, insanlar yazıyor, yapay zeka da sahneyi kuruyor.
AI sayesinde her şey kişiselleştiriliyor ama sıradanlaşmıyor. Örneğin, bir kullanıcıya özel yaratılan sanal deneyim, sadece o kişiyle sınırlı kalıyor ama onun dijital çevresinde dalga dalga yayılıyor. Tıpkı bir taşın suya düşmesi gibi. Etki alanı geniş, ama merkezinde hala “tek bir insan” var.
Bana kalırsa bu süreçte en kritik konu “duygu mühendisliği”. Evet, yanlış duymadınız, duyguların algoritmasını yazıyoruz artık. Hangi renk daha çok umut verir, hangi ses tonu güven duygusu yaratır, hangi sanal karakterle bağ kurarız… AI bize bunun matematiğini sunuyor. Ama duygunun özünü hala biz bulmalıyız.
Öte yandan, bu yeni düzlemde markalar için en büyük tehlike, “görünür olmak” uğruna “anlamsızlaşmak”. Teknolojinin sunduğu sınırsız olanaklar, bizi şaşırtmakla meşgul. Ama asıl mesele, şaşırtmak değil, hatırlanmak. Çünkü artık bir kampanya değil, bir deneyim kalıyor geriye. İyi deneyim, iyi bir hikaye kadar samimi, bir dost sohbeti kadar içten olmalı.
Değerli okuyucumuz,
Bu haberin detayını Business Türkiye dergisinde bulabilirsiniz.