2020 BAŞLARINDA EKONOMİK-POLİTİK GÖRÜNÜM

Sizlerle son sayımızdaki yazımda 2019’un son çeyreğinden bahisle, 2020’nin zor bir yıl olacağını ifade etmeye çalışmıştım. 2020’ye genelde iyimserlikle giren iç piyasa ekonomi aktörleri borsa-faiz-kur üçgenindeki finansal verilere dayanarak daha istikrarlı ve umutlu bir yıl olacağını beyan ediyorlardı. Değerlendirmelerimde ekonomi ile siyasetin hep iç içe olduğunu ve tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar klasik sorusunda olduğu gibi cevabın gündeme göre değişeceğini anlatırım. Dünyadaki politik gelişmelerin ve kararların ekonomileri daha çok etkilediği dönemlerdeyiz. Bir tarafta kalan sonuçlanmamış Ortadoğu projesi, diğer tarafta ABD seçimleri ve 2020’de Çin’deki yeni gelişmeler ekonomiyi güçlü bir şekilde etkileyecektir.

ABD seçimleri ve İsrail, Filistin, Libya, Ortadoğu dış politikaları ile ilgili gelişmeler dünya ekonomilerini etkilerken Türkiye ekonomisinin de bunlardan etkileneceği aşikârdır. Çin’de korona virüsünden kaynaklanan salgının getireceği önlemlerin başta turizm olmak üzere dünya ekonomisine olumsuz katkıları olacaktır. Çin’den dünyaya yılda 176 milyon turist çıktığını göz önünde bulundurursak ekonomik etkisinin rüzgâr şiddetini daha iyi hissedebiliriz. Bu sayının, 450 bin civarındaki turistinin Türkiye’ye geldiğini söylersek bizim turizm rakamlarımızı da etkileyeceği kaçınılmazdır. Özellikle İstanbul ve Kapadokya bölgelerinde Çinli turistin gelmemesi kayıplara yol açacaktır. Çin’in büyük nüfusundan ve güçlü ekonomisinden bahisle Türkiye’ye bir milyon Çinli turist nasıl çekebiliriz planlaması hoş bir senaryo olarak gündemdeyken yılın ilk ayında yarı yarıya kayıp yaşandığı görülmüştür. Çin’deki bu salgının özellikle Hong Kong ve Tayland başta olmak üzere yükselen Asya bölgelerinin turizmine makro anlamda darbe vuracağı kaçınılmazdır.

Çin’deki her olumsuz gelişme sadece turizm değil üretim ve lojistik anlamda da Türkiye ekonomisini yakından etkileyecektir. Zira Çin son yıllarda Türkiye’nin önemli bir ticari partneri olmuş ve 2002 yılından itibaren yaklaşık bir milyar dolar ülkemize doğrudan yatırım yaparken, 2019’un 11 aylık verilerine göre de 17 milyar dolara yaklaşan ithalat gerçekleştirilmiştir. Yıllık 14-15 milyar dolar Çin ile olan dış ticaretimizde Türkiye’nin aleyhine açık vardır. Bu bağlamda Çin ile olan ilişkilerimiz ve bundan sonraki gelişmeler fevkalâde önem arz edecektir.

2020’nin ilk ayında Türkiye’de olan iç gelişmelere baktığımızda 5,95’ler civarında hareket eden dolar kuru, TCMB ve dolaylı olarak bankalardaki faiz indirimleri 120 binlere ulaşan İMKB borsa değerleriyle finansal piyasalara iyimserlik hâkim olmuştur. Ancak Türkiye ekonomisinin 2000’li www.businessturkiye.com.tr 37 yıllardan itibaren özelleştirmeler başta olmak üzere dış sermaye girişlerine bağımlı, borç artışlarıyla finansman sağlanan, inşaat sektörüne odaklı büyüme modeli artık kendini taşıyamaz hâle geldiği de genel kabul görmektedir. Sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve kalkınma için mevcut piyasa modellerimizin dışında ihracata dayalı, yüksek teknolojili ve yüksek katma değerli üretim sürecine artan oranda desteklere birlikte geçilmesi temenniden öte aciliyet oluşturmaktadır. Dünya ve Türkiye’deki iklim koşullarına bağlı yeni gelişmeler ayrıca tarım sektöründe de yeni modeller oluşturulmasını kaçınılmaz kılmıştır. Bütün bunların gerçekleşebilmesi için toplumsal bir çalışma kondisyonuna çıkmamız ve toplumun ihtiyaçlarına göre kaynakların verimli olarak nasıl kullanılması gerektiğini net ve âdil olarak belirleyen “ekonomik toplumsal planlamaya” geçilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Değerli okuyucumuz,

Bu haberin detayını Business Türkiye dergisinde bulabilirsiniz.