”2040 YILINA KADAR İKLİM NÖTR BİR ŞİRKET OLMAYI HEDEFLİYORUZ”

Türkiye’ye ilk girişi 1994 yılına dayanan Volvo Cars, bugün, dünyanın en tanınmış ve saygın otomobil markalarından biri. Güvenlik teknolojisi ve inovasyon alanında dünya lideri konumunda olan şirket, 27 satış ve 28 servis noktası ile İsveç’in önemli bir otomotiv ayağı olarak ülkemizde de faaliyetlerini başarıyla sürdürüyor. Güvenlik, sürdürülebilirlik ve kişisellik stratejileriyle hareket eden Volvo Cars, 2040 yılına kadar iklim nötr bir şirket olmayı hedefliyor. Tamamen elektrikli araç üretimine geçme yönünde çalışmalarda bulunan Volvo Cars’ın ürettiği “XC40 Recharge”, şirket için 2025 yılına kadar otomobil başına CO2 ayak izini yüzde 40 azaltma hedefine doğru atılmış önemli bir adımı temsil ediyor. İletişimi, pazarlamanın bel kemiği olarak değerlendiren Volvo Cars’ın Turkey Pazarlama, PR ve Tüketici Deneyimi Direktörü Kubilay Polat sorularımızı yanıtladı ve gelecek projelerini Business Türkiye okuyucuları için anlattı.

1927 yılından itibaren sektörün önemli oyuncularından olan Volvo; kuruluşundan bu yana yaşadığımız dünyayı ve insanları önemseyenlerin markası olmaya özen gösterdi. Lider bir markanın başarılı bir yöneticisi olarak, Türkiye’de gerçekleştirdiğiniz çalışmaları ve projeleri anlatır mısınız? Stratejilerinizin temelini hangi dinamikler oluşturuyor?

Volvo Cars’ın NSC olarak Türkiye’ye girişi 1994 yılının Nisan ayına dayanıyor. O zamanlarda kendine ait toplamda 8 satış noktası olan şirket, 1997 yılında satış ve servis noktalarını yetkili satıcı ve servislere devrederek bugünkü yapısına kavuştu. Volvo Cars Turkey’in, şu anki Genel Müdürü Magnus Boman’la birlikte bugüne kadar toplam 7 genel müdürü oldu. Günümüzde, Türkiye çapına yayılmış 27 satış ve 28 servis noktası ile İsveç’in önemli bir yatırım ayağı olarak faaliyetlerini sürdürüyor. Geleceği şekillendirmek adına önceliklendirdiğimiz 3 ana konumuz var; güvenlik, sürdürülebilirlik ve kişisellik. Volvo Cars olarak, güçlü bir tasarım vurgusunun yanında bu üç stratejiyi odak noktamıza alarak kullanıcılarımıza özgür bir mobilite vadediyoruz.

Geçtiğimiz aylarda, Volvo’nun kompakt SUV modeli XC40’nın elektrikli versiyonu Recharge Türkiye’de satışa sunuldu. Markanın 2025 yılına dek otomobil üretiminin yüzde 50’sinin tamamen elektrikli ve geri kalanının hibrit modellerden oluşmasını, 2030’a gelindiğinde ise satılan tüm otomobillerin tamamının elektrikli olması hedefinin bir uzantısı olan aracın özellikleri nelerdir?

XC40 Recharge, sizin de bahsettiğiniz gibi gelecekte üretilecek tam elektrikli Volvo’ların ilki olma özelliğini taşıyor. Aynı zamanda Volvo Cars’ın 2025 yılına kadar otomobil başına CO2 ayak izini yüzde 40 azaltma hedefine doğru atılmış önemli bir adımı temsil ediyor. Gezegenimiz için sürdürülebilir bir amaçla tasarlanan model, kentte sürüş için üretilmiş kompakt bir SUV. XC40 Recharge ile birlikte; tamamen elektrikli otomobiller üreteceğimiz 2030 yılı ve bütün operasyonlarımız ile iklim nötr bir marka olacağımız 2040 yılı hedeflerimiz için emin adımlarla ilerleyişimize başlıyoruz. Volvo’nun en popüler modellerinden biri olan ve “Avrupa’da Yılın Otomobili” ödülünü kazanan XC40 SUV’un tamamen elektrikli bir versiyonu olan XC40 Recharge, Volvo Cars’ın Kompakt Modüler Mimarisi (CMA) üzerinde üretiliyor.

İklim eylem planı olarak 2040 yılına kadar iklim nötr bir şirket olmayı hedefleyen Volvo Cars, sorumluluk bilinciyle hareket ederek tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planlıyor ve bu plan, hedeflerinin sadece bir parçası. Söz konusu 2040 hedefi doğrultusunda markanın yol haritasında bulunan projeleri ve sürdürülebilirlik stratejilerini anlatır mısınız?

2019’dan itibaren ürettiğimiz tüm yeni Volvo otomobillerinde mutlaka elektrikli bir motor (mild hybrid, plug-in hybrid, tamamen elektrikli) olacağını duyurmuştuk. İsveç’in Skövde kentinde yer alan motor fabrikamız, ilk karbon nötr tesisimiz oldu. Son 10 yılda, egzozdan çıkan CO2 salınımını yüzde 27 azalttık. 2025 yılına geldiğimizde, Volvo otomobillerindeki karbon ayak izinin 2018’e göre yüzde 40 daha azaltılmasını hedefliyoruz. Gezegenimizi merkeze aldığımız bu aksiyonları oluştururken, felsefemizin arkasında global sürdürülebilirlik programımız “Omtanke” yaklaşımı bulunuyor. “Omtanke”; özen göstermek, önem vermek anlamına geliyor. Bir ikinci anlamı da “tekrar düşünmek”. Bu zamana kadar odağında kullanıcılarımızın olduğu güvenlik anlayışımızı, gezegenimizi de içine alacak şekilde geliştirmemiz gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli okuyucumuz,

Bu haberin detayını Business Türkiye dergisinde bulabilirsiniz.