İşinizi AŞK ve TUTKU ile yapın ki markanız kanatlanıp uçsun…

En son ne zaman aşık oldunuz? Ya da hiç aşık oldunuz mu? Eğer hayır olmadım diyorsanız, aşağıdaki yazı sizin için bir anlam ifade etmeyebilir! Çok sevdiğim bir yazar olan Frederic Beigbeder çok satan “Aşkın Ömrü Üç Yıldır” adlı kitabında aşka fazlasıyla yüklenmiş ve yerden yere vurmuştu. Aslına bakarsanız her kalbin kendine has bir aşk tanımı var, bende sizi ve değerli kalbinizi bu konuda baş başa bırakarak, marka ve aşk arasındaki ilişkiyi elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım. Aşk, edebiyattan mitolojiye kadar uzanan, içerisinde birliktelik, saygı, bağlanma, adanmışlık, samimiyet gibi hisleri barındıran bir duygu durumudur. Konumunuz, yaşınız ne olursa olsun aşk, bireyin motivasyonunu yükseltir, yemek yeme düzenini etkiler, hayata ve olaylara bakış açısını değiştirtir. Saatchi&Saatchi reklam ajansının CEO’su Kevin Roberts “Lovemarks (Aşk Markaları)” kavramını ortaya attığında bu kavram iş çevrelerinde büyük bir yankı uyandırmıştı. O yankı günbegün büyüyüp birçok şirketin markalaşma stratejisi haline dönüşmüş durumda. Roberts, “Lovemarks”’ı, insanların onsuz yapamayacağı karizmatik marka olarak tanımlıyor. Duyguların günlük hayatımızdaki önemi bu kadar belirginken markaların bu duruma kayıtsız kalmaları beklenemezdi ve nitekim öyle de oldu. Markalar, satın alma kararlarında rasyonellikten uzak, duygularıyla karar veren tüketiciler için onlarla duygusal bağlar kurabilmek adına, stratejilerinde hedef olarak beyin yerine kalbe yöneldiler. Peki aşk markası olabilmek için neler gerekli?

Değerli okuyucumuz,

Bu haberin detayını Business Türkiye dergisinde bulabilirsiniz.